Franz Taeschner, Türk kültürüne en üst düzeyde hizmet etmiş Batı menşeli birkaç şarkiyatçıdan birisidir. Ahîlik ve onun zihniyet dünyasını teşkil eden fütüvvet Taeshner’in uzmanlık alanıdır. Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı ise Taeschner’in diğer uzmanlık alanını oluşturan coğrafya ve menzil sistemi ile ilgilidir.
Eser Osmanlı’ya hasredilmesine rağmen yazar, Yunan Antik Çağ’ı, Roma, Bizans, kısmen Arap ve Türk Anadolusu’nu kesintisiz bir kozalite içinde kavramaya yönelmiş, bütün eser boyunca da aynı anlayışını sürdürmüştür. Taeschner’in Anadolu’yu tarihî bütünlüğü içinde kavrama anlayışı, onun Anadolu yol ağının dünya yol ağlarının merkezî bir unsuru olarak algılamasında da kendisini hissettiriyor. Bu açıdan, ona göre, Anadolu yol ağının iyi bir tablosunun ortaya konulması, Ortaçağ yol sisteminin aydınlatılmasına da önemli katkı sağlayacaktır.
Eserin hiç kaybolmayacak ehemmiyetini ortaya koyan en önemli özelliği, yazarın, ordu yolları ile kervan yollarını birbirinden ayırmak hususunda gösterdiği olağanüstü gayret ve titizliktir.
Taeschner’in mevcut araştırması, Anadolu yol ağını kültürel müştemilatıyla vermekte, hiçbir resmî menzil defterinde bulunamayacak canlı şahitlere müracaat etmekte, bir yandan bu şahitlerden yararlanırken diğer yandan ana kaynakları oluşturan bu seyyahların izlediği güzergâhları da açıklığa kavuşturmaktadır. Yazarın anlatım tarzı, bu yol ağını zihinsel planda yeniden inşa etme ve canlandırmayı mümkün kılarken aynı zamanda bu yolların insanî, canlı, organik vasıtalar halinde algılanmasını sağlamaktadır.
Nihayet, bu araştırmanın, Anadolu’nun en eski Osmanlı dönemlerine, yani yeni ulaşım araçlarının eski yol sistemini temelden değiştirmeden önceki zamana ait yol ağını bir bütün olarak ele almaya yönelik ilk deneme olduğunu söyleyebiliriz.
Franz Taeschner, Türk kültürüne en üst düzeyde hizmet etmiş Batı menşeli birkaç şarkiyatçıdan birisidir. Ahîlik ve onun zihniyet dünyasını teşkil eden fütüvvet Taeshner’in uzmanlık alanıdır. Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı ise Taeschner’in diğer uzmanlık alanını oluşturan coğrafya ve menzil sistemi ile ilgilidir.
Eser Osmanlı’ya hasredilmesine rağmen yazar, Yunan Antik Çağ’ı, Roma, Bizans, kısmen Arap ve Türk Anadolusu’nu kesintisiz bir kozalite içinde kavramaya yönelmiş, bütün eser boyunca da aynı anlayışını sürdürmüştür. Taeschner’in Anadolu’yu tarihî bütünlüğü içinde kavrama anlayışı, onun Anadolu yol ağının dünya yol ağlarının merkezî bir unsuru olarak algılamasında da kendisini hissettiriyor. Bu açıdan, ona göre, Anadolu yol ağının iyi bir tablosunun ortaya konulması, Ortaçağ yol sisteminin aydınlatılmasına da önemli katkı sağlayacaktır.
Eserin hiç kaybolmayacak ehemmiyetini ortaya koyan en önemli özelliği, yazarın, ordu yolları ile kervan yollarını birbirinden ayırmak hususunda gösterdiği olağanüstü gayret ve titizliktir.
Taeschner’in mevcut araştırması, Anadolu yol ağını kültürel müştemilatıyla vermekte, hiçbir resmî menzil defterinde bulunamayacak canlı şahitlere müracaat etmekte, bir yandan bu şahitlerden yararlanırken diğer yandan ana kaynakları oluşturan bu seyyahların izlediği güzergâhları da açıklığa kavuşturmaktadır. Yazarın anlatım tarzı, bu yol ağını zihinsel planda yeniden inşa etme ve canlandırmayı mümkün kılarken aynı zamanda bu yolların insanî, canlı, organik vasıtalar halinde algılanmasını sağlamaktadır.
Nihayet, bu araştırmanın, Anadolu’nun en eski Osmanlı dönemlerine, yani yeni ulaşım araçlarının eski yol sistemini temelden değiştirmeden önceki zamana ait yol ağını bir bütün olarak ele almaya yönelik ilk deneme olduğunu söyleyebiliriz.